“Odanın karanlığında kapıyı aralıyorum. Bu karanlık gözü kör
edecek kadar güçlü ve oda sen kokuyor . Öleli bir yıl oluyor ve ancak cesaret
edip açabiliyorum odanın kapısını. Ah Tanrım! Biliyorum isyan etmek olmaz, ama neden biz
demekten kendimi alamıyorum. Odaya göz gezdiriyorum öylece, kitaplığına
takılıyor gözlerim, sahi ne çok kitap okurdun sen, Kuantum Fiziği, Zamanda
Yolculuk, Sonsuz Yaşam, Genetik Bilimi,
Evren’in Gizemi , Boşluk, Karanlık Madde ve en sevdiklerin; Kriptoloji, Sıfır
ve Bir, Mantığın Temelleri. Kitaplığının
yanındaki çalışma masana ilişiyor gözlerim, çok sevdiğin bilgisayarın, ne büyük
keyifle çalışırdın geceleri, yarasa gibi sabahlara kadar elinde kahve, sürekli
notlar alırdın. Söz dinlemezdin, bazen kızardım sana , Kardeşim ! Yine yanımda olman
için neler vermezdim. Yetmiyordu
gündüzleri çalışman değil mi ? “Evren
büyük sırlarla dolu ve ben çözmek için varım “ derdin. Zaten daha çok küçükken biliyorduk ya
zekiydin işte ve yaşamak için bir amacı olanlardandın. Peki ya ölmek için de
bir amacın var mıydı kardeşim? Senin o kıyamadığın bilgisayarın her yanı tozla
kaplı, görsen nasıl üzülürdün. Bak bilgisayarını açıyorum hala kızıyor musun
buna? Gülüyor mu bana bakan gözlerin? Sen hep neşeli, hayat dolu kardeşim, ölümü
kabul eder insan ;İnanırız geldiğimiz yere döneceğimize elbette ,ama intiharın ;bu
bizi yaşarken öldürdü hem de her gün. Annem ,sen öldükten sonra bir daha asla
konuşmadı. Neye çok kızdı hiç bilemedik. İntihar etmene mi? Haber vermeden
gitmene mi? Bilemem. Haberi ilk aldığım günü hatırlıyorum. Tez hocan, çalışma
arkadaşın Mehmet aradı beni ,annemi aramaya cesaret edememiş. Geç saatlere
kadar sesin çıkmayınca, seni merak edip Laboratuar’a girdiklerinde seni yerde kolundan
akan kan gölü içerisinde yatar halde bulmuşlar. Haykırdım: “Buna inanmamı
beklemeyin benden, Tuna yapmaz böyle bir şey, İntihar etmesi için bir sebep
yok, hep mutlu bir çocuktu ,mutlu…”
,Haykırdım kardeşim ve duyan olmadı, sustular sadece. İnanmamakta
direndim , İntihar etmiş olamazdın polis
inceleme başlattı, fakat ölümünün cinayet olduğuna dair hiçbir şey
bulamadılar.Laboratuar’ın girişindeki kamera görüntülerinde başka hiç kimsenin odaya girip çıktığına dair
bir iz bulunamadı. Zaten kamera ve güvenlik sistemiyle her daim alay ederdin
sen, hatırlıyorum da; Kameraların tümü birbirini görecek şekilde ve kör
noktasız bir kayıt almalıdır fakat o kadar sembolik ki yerleştirilmeleri, zekadan uzak ve kör noktalarla dolu derdin.
Söylediklerini anlattım polise ama acıyan gözler dışında bir yanıt alamadım.
Sen ölmedin ben biliyorum kardeşim,
öldürüldün. Kimse inanmasa da bu böyle. Biz biliyoruz kimse bilmese de değil mi? Sen
,ben bir de seni öldüren/öldürenler.Yine de aklım almıyor, neden seni öldürmek
ister bir insan evladı? Kimseye zararın
yoktu ki, bilimin peşinden koşardın, ne beni ne annemi kırardın. Babam yıllar
önce, daha o da ölmemişken derdi ki: Oğlum , bir gün büyük bir adam olup bu ülkeye hizmet
edeceksin, Seninle hep gurur duyacağız. Sahi babamı gördün mü kardeşim? Hala
seni neden öldürdüklerini bilmiyorum ve neden benden başka kimsenin bu olayın
üstüne gitmediğinin de. Resmi ölüm raporunda, ruhsal patalojik sebepler
bulunabileceği, çok az insanda görülen dehalık sınırında bir zekaya sahip bazı insanların,
Dehalık ve Şizofreni arasındaki çizgi de sıklıkla yer değiştirebildiği ve bu
durumun da çoğu zaman kişinin ve yakınlarının farkına varmadan hızla
seyredebildiği yazılmıştı. Bunlar bir yana inançların intihar etmene müsaade
etmezdi. Başka bir sebep var kardeşim biliyorum ve bunu bulacağım. Şimdilik
elveda kardeşim.”
Kardeşime yazdığım mektubu,
geleceğe mektup gönderen sitelerin birinden postalıyorum, Yaşadığımız acıları
unutmamak için kendime göndereceğim. Vazgeçmemek için. Maillerimi kontrol
ederken bir maile takılıyor gözüm, donup kalıyorum. Mail ölen kardeşimden
gelmiş gözüküyor. Tarihini kontrol ediyorum
17.10.2011 kardeşim öldükten tam bir yıl sonra ; yani bugün.Biraz
düşündüğümde Tuna ölmeden sekiz ay kadar
önce ,kendisinden, böyle bir sürpriz mail gelebileceğinden bahsetmişti. Ne
demişti sahi:”Anlamsız gelmesini umarım, Eğer seni düşündürürse bu işlerin
benim için iyi gitmediğini gösterir.” Ne saçmalıyorsun Tuna dediğimde, gülen
güzel gözlerini dikip yüzüme: “Aldırma abla , dalga geçiyorum işte, beni bilirsin” deyip
geçiştirmişti.Bahsettiği mail bu olmalıydı. Bunun soruların cevabını bulabilmem
için bir anahtar olmasını ümit ederek
maili açtım . Mailde karmaşık , bir dizi
rakamdan oluşan bir yazı vardı ve altında kısa bir not: “Ablacığım, Tarih senin
uzmanlık alanın,özellikle Antik Yunan,
ve Türkçe’ nin kullanımına hep özen gösterirsin! “ .Not beni allak bullak etti,
Gece gözüme bir damla uyku girmeden mailden gözümü ayırmadım. Ne demek
istemişti, Antik Yunan ve Türkçe koyu puntolarla yazılmıştı. Masada uyuya
kalmışım neden sonra uyandığımda saat üçü geçiyordu. Böyle bir maili göndermesindeki
amaç ne olabilirdi? Bu sayılar bir şeyin bilgisiydi ama anlaşılmayacak bir
şekilde verilmişti. o zaman bir şifreydi belki. Diyelim ki şifreydi, Antik
Yunan ve Türkçe ‘nin nasıl bir ilişkisi olabilirdi. Bir duş almak iyi gele
bilir diye düşündüm , O kadar çaresiz hissediyordum ki Arsimet gibi belki ben
de ‘Eureka’ diyebilmeyi ümit ettim.Duştan sonra internette bir araştırma
yapmaya karar verdim. Tarihten bugüne şifreleme
algoritmalarını incelemeye başladım. Gözüme
ilk takılan ve dikkatimi çeken birinin kişisel sayfasında yayınladığı ve
bilimsel makalelerden alıntıladığı yazılar oldu. Sitenin hangi kaynak
tarafından yayınlandığını bulmak için alan adı hizmetini alan kişinin fatura bilgilerine ulaşmaya karar
verdim ve bulduğum bilgi şaşırtıcıydı. Site kardeşimin adına kayıtlıydı. Hiç bahsetmemişti böyle bir
kişisel sitesi olduğundan. Doğru iz üstünde olduğumu fark ettiğim an iliklerime
kadar titredim. Yorgunluğumu ve uykusuzluğumu unutmuştum. Site’de bir makale
Antik Yunan’da ticaretin ve savaşların yoğunluğunun
,haber alış verişi için şifrelemeyi zorunlu hale kıldığını anlatıyordu ve
dikkat kesilmeme sebep olan Polibyus
Algoritması idi. Çünkü kardeşim Türkçe için de uygulanabilir basit bir
algoritma olduğunu yazmış. Algoritma bir satır ve bir sütundan oluşacak şekilde
rakamların sırayla yerleştirilmesi ve harflerin bu satır ve sütunların
kesiştiği sırada A,Z’ ye sıralanması mantığına dayanıyordu. Hemen
masada bulduğum kağıt kalemi alıp
tabloyu oluşturdum ve harfleri yerleştirdim. Alfabedeki benzeş C,Ç ve G,Ğ gibi harfler aynı satır ve
sütuna gelecek şekilde dizdiğimde kusursuz 5X5 ‘lik bir matris oluştu . Derin
bir nefes alıp birkaç dakika hiçbir şey yapmadım, sadece baktım. Kendimi
toparlayabildiğimde saat çoktan dokuzu bulmuştu ve Şirketi arayarak
rahatsızlandığımı ve işe gelemeyeceğimi bildirdim. Sonra tekrar çalışma
masasına geçtim. Verdiği rakamları alfabedeki harflere dönüştürdükçe, anlamlı
kelimeler belirdi önce ve sonra da bir cümle:
“Yarasanın gözleri
üzerinde unutma, o günün tarihi”
Bir süre anlamsız bir
ifadeyle bakakaldım. Ne demek istemişti? Odanın etrafında gezinmeye başladım,
hapishanede yatan bir tutsak gibi bu cümleye tutsak kalmıştık hem ben hem de kardeşim.
Çözmek için yeterince vakit kaybetmiştim. Senin Odanın kapısına gözüm takıldı,
sonra yanındaki odaya, salonda bir yandan diğer yana dolaşırken, başım döndü ve
tökezleyerek salondaki koltuklardan birine yığıldım. Tam da bu anda zihnimde bu
cümleyi duyduğum gün belirdi. Üniversite’deki projesi için biriktirdiği tüm
parayı, yeni ve kendi tabiriyle canavar bir bilgisayara yatırmıştı, Eskisini de
bana bırakmıştı, geceleri uykusuz kaldığı için biz ona yarasa derdik ve o gün
Yarasanın gözleri üzerinde unutma abla, eski bilgisayarıma iyi bak demişti.
Deli misin Tuna, artık benim kızım o deyip çıkışmıştım şifresini kaldırıp,
bilgisayarı temizleyip verdiğini söylemişti. Artık somut bir şeyler vardı
elimde. Sabahtan beri ekranına baktığım bu bilgisayar aydınlatabilir
miydi? Sonundaki yazı ne demekti öyle O
günün tarihi ne işe yarayacaktı? Polis kardeşimin sözde intiharından sonra, Laboratuardaki
tüm çalışmalarını ve kişisel bilgisayarını toplayıp götürmüştü. Herkesin
atladığı şeyse eski bilgisayarının elimin altında oluşuydu. Bilgisayarın
içindeki gizli tüm dosyaları görünür hale getirdikten sonra, rastgele göz,
yarasa, uykusuz,unutma,tarih gibi kelimeleri aramaya başladım.Yarasa diye bir
klasör buldum fakat bu da şifrelenmişti.Şifre neydi diye düşünürken bilgisayarı bana verdiği tarihi girmek
mantıklı geldi.Nede olsa ‘ o günün tarihi’ yazmıştı. Evet şifre doğruydu ve
klasör açılmıştı. Klasörün içinde ise OKU, diye büyük harflerle yazılmış bir metin
dosyasını gördüm, Bir an hareketsiz ve ürkek bir şekilde kalakaldım. Kafamda yüzlerce
soru ve kalbimde korku vardı. Alacağım
cevaplar burada mıydı? Peki bu cevapları
bilmenin bedeli neydi? Kardeşim ya gerçekten intihar ettiyse ne yapardım?
Yüzlerce soru ve tek bir yanıt bu belgedeydi. Elim klavyeye gitmiyordu.
Titremesine engel olamıyordum artık, ne vücudumu kontrol edebiliyordum ne de
düşüncelerimi. Bir an için gözlerimi kapattım, kardeşimi hayal ettim, gece
rengi gözlerini, uzun ince parmaklarını, uykusuz bakan ama hep aydınlık
bakışlarını… Sonra kapattım gözlerimi, kafamdaki tüm soru işaretlerini
uzaklaştırdım , bir tek imge vardı şimdi kardeşimin güzel gözleri. Klavyenin
tuşuna bastım. Bir tık sesi. Gözlerimi usulca açtım yazı karşımdaydı.
Kardeşimin bana bıraktığı bir nottu:
“Bu
yazıyı okuyorsan şüpheli bir şekilde ölmüş olduğumu tahmin ediyorum, Ve projenin gerçek raporları ile kamera
kayıtları da bir şekilde silinmiş ya da değiştirilmiş olmalı. İtiraf ediyorum
senden habersiz, bilgisayarını açıp, çalışmamın tüm güncel belgelerini ve bu
notu yazdım. Annem bana kızmasın habersiz gittim diye. Hayatta bir amacım
olduğuna inanırdım hep, onu buldum.
Sana özetlemem
gerekirse; Sonsuzluğu değil belki ama kargalar kadar uzun yaşamanın formülünü
buldum. Bildiğin gibi genetik bilimi hızla gelişmekte ve insanın gen
haritasının çıkarılabilmesi 21. Yüzyılın en büyük buluşlarından biri. Fakat ne
yazık ki bu projeye kadar , bu dört harften oluşan dizinin (A,T,C,G) ki bu 3
milyar harf anlamına geliyor,okunması için ortalama 9,5 yıl gerektiği ortaya
konmuştu. Ben her şeyin mutlak bir ölçüyle yaratıldığına inanıyordum bilirsin. Evren
bu inancımı destekleyen bir çok örneği karşıma çıkardı. Araştırmalarımı
derinleştirdiğimde, Ay çiçeği, salyangoz, çam kozalağı , yüzümüzün, parmaklarımızın arsındaki oran ve hatta Mısır
piramitleri ve Leonardo da Vinci’nin meşhur tablosu Mona Lisa. Altın oran senin de bildiğin ve popüler kitap ve filmlere konu olmuştur . Özetlemek
gerekirse ; Kendinden önce gelen iki
sayının toplamından oluşan her bir sayının dizilimiyle oluşan Fibonacci
Sayılarına dayandırılan bu algoritma her bir sayının kendinden önceki sayıya
bölünmesiyle hep aynı sayıyı yani Altın Oran’ı karşımıza çıkarır.
Eğer Tanrı genlerin
dizilişini bulmamızı istemeseydi , bugün gen haritasını çıkarıyor olmazdık,
Peki gen haritası aslında bu kadar karmaşık ve rastgele sıralanmış değil de
belli bir algoritmaya göre sıralanmış ise? O zaman genlerin dizilişini 9,5
yıl’da değil ortalama bir işlemciye ve ortalama belleğe sahip ve Terabaytlar mertebesinde büyük veri
depolama aygıtlarına yedekleyebilme özelliği olan bir bilgisayarla çözebilirdik
değil mi? Böyle bir algoritmanın varlığı, tüm insanlığın gen haritasını kolayca
çözüp kaydetmemizi sağlayacağı gibi, hastalık üreten genler dizilimlerini
düzeltmekte ve her birey için doğru gen dizilimini de ortaya koymaya
yarayacaktı. Bu proje biyo-algoritmalar, genetik bilimi ve bilgisayar bilimi
ile doğanın harmanlanmasından ibarettir. Evrende her şey sıfır ve bire
indirgenebilir. Çünkü mükemmel düzen Altın Oran’ı çıkarır karşımıza. Altın Oranı bu algoritmanın tüm hesaplama adımları için kullandım. Karşıma
çıkan şey ise büyüleyiciydi.
Canlıların tüm
fiziksel bilgisini depoladığı molekül yani DNA da altın orana dayandırılmış bir
formda yaratılmıştır. Lütfen buraya dikkat et; Yaşamımızın programı olan DNA’da
da düşey doğrultuda iç içe açılmış iki sarmaldan her birinin bütün yuvarlağı
içindeki uzunluk 34 angström ve genişlik 21 angströmdür.(1 angström ;
santimetrenin yüz milyonda biridir.) 21 ve 34 ise art arda gelen iki Fibonacci
sayısından başka bir şey değildir. Ve büyük sayı ile kendinden önceki sayıyı
bölme işlemine tuttuğumuzda ise kusursuz sayıya ulaşırız; Altın Oran’a.Laboratuar
‘da
Yaptığım testlerde
iki tür karga’yı karşılaştırdım. Ortalama ömürleri 200-400 arasında
değişen tür ve ortalama ömrü 60 yılı
geçmeyen diğer tür. Bu iki türde bu algoritmayı uyguladığımda altın oranda sapma 60 yıl yaşayan %85 iken, diğer türde bu oran
sadece %15’ti , ve her iki türe ait ve
altın oran algoritmasına uygun gen haritalarını yeniden düzenledim ve iki türün
sahip olduğu gen haritasıyla kıyasladığımda bulduğum şey projemin anahtarıydı:
sorunlu genler. Sorunlu genleri algoritmayla tespit edebilmeyi başarmıştım.
Artık daha büyük deney ve test ortamlarında çalışmanın vakti gelmişti. Bir
taraftan bu bilginin yaratacağı etkiyi düşünüp
korkuya kapılırken diğer yandan içimde keşfetmenin heyecanını
taşıyordum. Sonunda bu bilgiyi Murat Hocamla paylaşmaya karar verdim. Tüm
çalışmalarımın bir kopyasını teslim ettim, günlerce aramadı. Üniversiteye
gelmedi, Yaklaşık bir ay sonra, proje için güvenilir bir kaynak arayışında
olduğunu bildiren bir mailini aldım. Fakat beni endişelendiren bir şeyler
vardı. Bir süre sonra sürekli takip edildiğim hissine kapıldım. Arabama
binerken, Yolda yürürken sanki birileri hep takipteydi. Bilirsin her şeyi yedeklemeyi severim.
Dünyadaki en değerli şey veridir, ondan daha değerlisi işlenmiş veri yani
bilgidir. Çalışmalarım için duyduğum endişe kendim için duyduğum korkunun
önündeydi. Neticede haklı çıktım. Bu gün ben toprağın altındayken onlar
insanlığın hizmetinde olacaktır.
Bu belgeler
projenin son güncel halini içermektedir ve senden ricam, eş zamanlı
olarak , tüm basın ve yayın organlarına, devletin bilim ve teknoloji üst
kurullarına ve saygın üniversite ve profesörlerimize ulaştırmandır. Ancak bu
şekilde ruhum huzur bulacaktır.”
Kardeşimin vasiyetini
yerine getirdikten kısa bir süre sonra, yine onun odasında , çalışma masasında
oturuyorum. Elimde bugünün gazeteleri ve aylık bilim dergileri var. Kahvemden
bir yudum alıyorum. Gazetelere bakıyorum:
“Ölümsüzlüğün sırrı mı?”,
“Genom biliminde gelinen nokta”, “Türk Bilim Adamının büyük buluşu”, “200 yıl
yaşamak artık sır değil”.